Su cümleler size bir yerden tandık geliyor mu?: “Artık daha çok imkânım var elimde. İyi bir eğitim aldım, bilinçliyim, iyi bir iste çalışıyorum, kazancım da iyi… fakat yaşamdan eskisi gibi tat alamıyorum. Bir şeyler eksik… Mutlu değilim!”
Belki de bu cümleleri en sık tekrarlayan sizsiniz. Çevrenizden de aynı nakaratları oldukça fazla duyduğunuza hiç şüphe yok.
Peki sizce bir şeyleri ihmal mi ediyoruz?
İyi oluş / esenlik (well-being) ve yaşam doyumu (life-satisfaction) ile ilgili konular pozitif psikoloji ve zihin sağlığı alanında incelenir. İyi oluşun ölçümüyle; insanların tüm ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığını, mutlu, sağlıklı ve başarılı bir insanın hislerine sahip olup olmadığını öğrenebiliriz.
Nedir bu “iyi oluş”?
İyi oluş basitçe sağlıklı, mutlu ve başarılı olmaktan ziyade; çok yönlü, dengeli ve kapsamlı bir yaşam deneyimini ele alır. Sosyal, fiziksel, zihinsel, duygusal ve spritüal (manevi) sağlığı kapsar. Bu alanlarda eğer bir şeyler yolunda gitmiyorsa muhtemelen huzur, neşe hissetmeyiz; aksine stres, endişe, kaygı ve tatminsizlik yaşayabiliriz.
İşte size psikolojik iyi oluşunuzu yükseltme odaklı bir kaç alan:
Kendini kabul (self-acceptance) – İyi oluşun ve mutlu bir yasam sürmenin en önemli kaynağıdır. Kendini kabullenme; kim olduğumuz, geçmişimize karşı barışık olmamız, ve şu anki halimizden ötürü memnuniyetimizden doğan tatminle ilişkilidir. Kabullenme neyi değiştiremeyeceğimizi ya da kontrol edemeyeceğimizi bilmekle gerçekleşir.
Kendini geliştirme – Birey olarak gelişmek ve bilgimizi genişletmek sonu hiç gelmeyen bir süreçtir. Eğer yeni deneyimlere açıksak ve potansiyelimizi kullanmak istiyorsak günlük yaşantımızda dahi kendimizi geliştirebiliriz. Kendini geliştirme; hayata karşı meraklı, ilgili olma ve birey olarak bizi geliştirecek fırsatları aramayla gerçekleşir.
Amaç ve anlam – Ulaşmak istediğimiz bir hedef varsa ve istikametimiz bu doğrultudaysa gerçek anlamda canlı olduğumuzu hissederiz. Hayatımızdaki amaç ve anlam doğrultusunda var olan doğal güçlerimizi, yeteneklerimizi, yakın ilişkilerimizi ve manevi olgunluğumuzu derinleştirebiliriz.
Özerklik – Kendinizi ilk kez bağımsız ve özgür hissettiğinizi hatırlıyor musunuz? Belki de bunu ilk kez araba kullanırken yasadınız, ya da üniversiteye gittiğinizde ya da kendi ailenizi kurduğunuzda. Bir şeyleri yapabiliyor ve kontrol ediyor olma harika bir histir. Özerklik; kendi kimliğimiz, değerlerimiz ve hedeflerimizle farklı bir birey olma hissini verir.
İlişkiler– Hayatımızda bize güven veren, sevgi dolu bir ilişki kadar önemli bir şey yoktur. İnzivaya çekilmiş bir keşiş değilsek, başkalarıyla ilişki kurmaya, kabullenilmeye, sevmeye ve diğerleri tarafından desteklenmeye ihtiyacımız vardır.
Hakimiyet – Sağlıklı bir gelişime sahip olmak için kendi çevremiz üzerinde söz hakkına sahip olmamız ve amacımız doğrultusunda elimizdeki şartları adapte etmeyi öğrenmemiz gereklidir. En az kendimize olan güven ve yeteneklerimize olan inancımız kadar, ihtiyaç duyduğumuz şeyleri elde etmek için gerekli beceri ve yetkinliğe sahip olmak da hakimiyetimizi sağlamlaştıracaktır. Hakimiyet duygusu başarı ve tatmin hissine yol açar, bu sayede motivasyonumuz ivme kazanır.
Maneviyat – Aslında inançlı olmanın en büyük kolaylıklarından biri de yukarıda bahsettiğimiz (ve bunun dışındaki ) tüm alanlarla ilgili düzenlemelerin Yaratıcı tarafından bizlere bildirilmesidir. Örneğin; kendini kabul- tevekkülle, kendini geliştirme – insan-i kamil olma yoluyla, amaç ve anlam – Yaradılış sebebimizle (kulluk) ilişkilidir.
Yapılan bir araştırmayla (Ellison, 1991), bazı dini bağlılıkların yaşam doyumunu artırdığı; dine inanmayla yaşam doyumu arasinda pozitif bir ilişkinin varlığı bulunmuştur. Ellison, yüksek dindarlık düzeyinde bulunan bireylerin yaşam doyumlarının ve kişisel mutluluklarının da yüksek düzeyde olduğunu, ve bu kimselerin olumsuz yaşam durumlarına karşı psikolojik olarak negatif tepki verme düzeylerinin düşük olduğunu belirtmiştir (Grene ve Yoon, 2003).
Psik. Meleknur Ozgu
Kaynak: Greene, V. K. ve Yoon, B. J. (2004). Religiosity, economics and life satisfaction. Review of Social Economy, 62 (2): 245-261.
Ellison, C. G. 1991. Religious involvement and subjective well-being. Journal of Health and Social Behavior, 32(1):80-99.
merhabalar paylaşımlarınız gerçekten çok hoş, akıcı ve anlaşılır bundan dolayı teşekkür ediyorum. din konusunda inancı olan bir insanım kabullenme ve inanç yönünde bir sıkıntım yok fakat ben ilk anksiyete hastalığına yakalandığımda sabah ezanı okunuyordu ve bu beni çok fazla korku duymama sebep olmuştu ve yaklaşık 1 senedir din konusundaki korkularım geçmedi ezan dua ilahi tasavvuf gibi etkenlerden bile kaygı ve korku duyuyorum doktorum bunun bir korku reaksiyonu olduğunu ve zamanla geçeceğini söylemişti fakat hala kendimi tam anlamıyla bu konuda rahatlatamadım bedensel ve fiziksel olarak anksiyeteyi yendiğimi hissediyorum tek sıkıntım bu kaldı bunun için neler yapabilirim ve dini vazifelerimi yaparken kendimi nasıl rahatlatabilirim ?
By: hasan on Eylül 12, 2012
at 11:11 am
Merhaba,
Bazı yorumları gözden kaçırmışım. Özür dileyerek geç de olsa cevap vermek istiyorum.
Panik atak, gerçek bir tehlike varlığı olmaksızın yaşanan ani bir korku ve kaygı hâlidir. Gerçek bir tehlikeyle karşılaşıldığında korku ve panik beklenen ve olması gereken bir durumdur. Fakat panik bozukluğunda, beklenmeyen ve ortama uymayacak bir panik yaşanır. Örneğin araba sürmek gayet normal, nötr bir fiildir ve yoğun korku gerektirecek bir olay değildir. Fakat araba sürerken panik atak yaşadıysanız, beyin korkunun sebebini araba sürmekle ilişkilendirebilir. Ve arabayı kullanmayı hayal etmek bile sizi paniğe sevk edebilir. Arabayı kullanmak (şartlı uyarıcı), korkuyu (şartlı panik tepkisi) oluşturur.
Anksiyete ile ilgili bozuklukların ve fobik tepkilerin tedavisinde, davranışsal terapinin “sistematik duyarsızlaştırma” tekniği uygulanır. Bu teknik klasik koşullanma ilkelerine dayanmaktadır ve öğrenilen (şartlanılan) tepkinin sönmesi (azalması) sağlanır.
Umarım sıkıntınız geçmiştir,
Tekrar geçmiş olsun
Melek
By: Ruhdoktoru on Eylül 13, 2014
at 12:41 pm